Başarıları ödüllendirmek gerektiğini vurgulamak üzere söylenmiş, halkımız tarafından çok benimsenen ve yaygın olarak kullanılan bir söz; “marifet iltifata tâbidir, müşterisiz meta zâyidir.” sözü. Marifet erbabı yaptığı güzel işler sonucu iltifat görmek ister, iltifat görürse daha iyisini yapmak için uğraşır, iltifat görmezse taktir edilmediğini düşünür, morali bozulur, motivasyonu düşer, sonunda isyan eder ve küser demek istiyor. “Ne kadar ekmek o kadar köfte” misali yani… Bencilce bir söz gibi geldi mi size de!? Evet… Birkaç güne kadar ben kesinlikle öyle olduğunu düşünüyordum…
Marifet gibi yüce bir değerin, ihlası zedeleme, riyaya götürme tehlikesi olan iltifatın peşinden koşması, ona muhtaç olması, belki de onun kölesi olması… Bir eksiklik, bir kendi kendine yetememe hali… “Ey insanlar beni görün” diyen bir marifet! Hani nerede Maslow’un bahsettiği; başkalarından yardım, destek ve iltifat beklemeden kendini gerçekleştirme hali? Hani hiç karşılık beklemeden sevmek? Hani hiç menfaat ummadan iyilik yapmak? Hani iltifat olmasa da, her şeye rağmen, sadece Hakk’ın ve hakikatin hatırı için çalışmak?
Marifet mi iltifata tabi olmalı yoksa iltifat mı marifete? Kesin bir biçimde marifet iltifattan bağımsız bir şekilde var olmalı, iltifat marifetin peşinden koşmalı, koşmalı ama mümkünse yetişememeli, marifet ona dönüp gözünün ucuyla bile bakmamalı derdim… Bir kaç güne kadar… Hem de bu konuda oldukça iddialı olarak…
Noldu peki… Şöyle oldu… Bir gün –bir kaç hafta önce- üniversitede çalışma grubumuzdan arkadaşım ile birlikte tez danışmanımızla konuşuyorduk… Bu sözden bahis açıldı, biz bu sözün ne kadar yanlış ve bencilce olduğunu anlatırken hocamız “müşterisiz meta zâyidir” bölümüne vurgu yaparak aslında bu sözün tümünün ihtiyaç analizi bağlamında düşünülebileceğini söyledi… Her ne kadar o anda üzerinde çok durmasam da, bu düşünce bilinçaltımda yer etmiş olacak ki, bir kaç gün önce gün yüzüne çıkıverdi… Düşündüm, düşündüm ve düşündüm…
“Müşterisiz meta zâyidir” denildiğinde ne anlaşılmalıydı?
Şöyle bir hikayecik hayal ettim; Bir bakıcı düşünün… Bir ilkokul öğrencisine bakıyor… Çocuk her öğlen arası eve geliyor… Bakıcı her gün bir omlet yapıyor ve çocuğun önüne koyuyor… Çocuk yemiyor… Bakıcı ısrar ediyor… Ama çocuk yine de yemiyor… Ve bakıcı her gün o omleti yapıyor ve çocuk yemediği için omleti çöpe döküyor… Neden yemediğini sormuyor hiç… Gerek görmüyor… O yüzden bilemiyor; belki her gün okulda öğle yemeği yiyip eve geldiğini, belki yumurtaya alerjisi olduğunu, belki de yumurtayı rafadan sevdiğini…
Peki bu küçük hikayeciğin ihtiyaç belirleme ile ne tür bir ilgisi olabilir?
Üretilen şeyi kimse almıyorsa, hiç kimse ona itibar etmiyorsa bunda bir yanlışlık yok mudur? Belki de o şeye ihtiyaç yoktur! Belki de ihtiyaç vardır ama o şekliyle değildir! İşte bunun için gereklidir ihtiyaçları belirlemek… Kaynakları etkili kullanarak para, zaman ve emekten tasarruf sağlayabilmek için…
İhtiyaç belirleme, değişime yön vermek ve daha iyi kararlar almak için kullanılan bir araçtır. Eğitim ile ilgili bir ihtiyaç analizi çalışmasında, hem mevcut durumun saptanması hem de gelecek planlamaların yönünün saptanması mümkün olur. İhtiyaç belirleme, öğrencilerin var olan durumlarını ortaya koyarak ihtiyaçlarının ve öğrenme gerekliliklerinin belirlenmesini sağlar. Sadece eksikliklerini değil, aynı zamanda başarılarını da ortaya çıkarır. Ama asıl önemlisi ihtiyaç analizi, onların ilgi ve isteklerinin tespit edilmesini mümkün kılar.
İşte burada öğrenci merkezli anlayış giriyor devreye… İhtiyaç belirleme ile öğrenciler kendi ilgi ve yeteneklerine göre içeriği belirleme, etkinlikleri gerçekleştirme ve değerlendirme insiyatifine sahip olabilirler. Öğrencilerin bireysel ilgileri üzerinde durularak onlara bireysel farklılıklarına uygun seçenekler sunulabilir.
Elbette bu bakış açısını benimsemek kolay değildir. Her çocuğun özerk, biricik ve değerli olduğunu, kendi kararlarını verebilecek potansiyele sahip olduğunu kabul eden demokrat bir yaklaşıma sahip olmayı gerektirir.
Öğretmen merkezli anlayışta ise ihtiyaç belirlemeye gerek yoktur! Öğrenciler neyin iyi olup olmadığını ayırt edemezler ki! İhtiyaçlar bellidir…. İyi bir geleceğe sahip olabilmeleri için (!) öğrencilerin neleri öğreneceklerine bu işi bilen (!) öğretmenler tarafından karar verilir zaten…
Öğrenci, ihtiyaç duysa da duymasa da… Öğrense de öğrenmese de…
Herkes o omleti yiyecek!
Dr. Şeyma Şahin